|
|
|
|
Monday, 31 December 2012
2012 Temmuz SAMOS (SİSAM) Gezisi
Bu sefer hedefimiz Samos Adası.. Kuşadası'nın hemen karşısında, Anadolu’ya en yakın Yunan adalarından ikincisi.. Dilek yarımadası ile arası 1400 metre kadar.. İlki Kaş’ın karşısındaki Meis olmalı..
Bir gece önceden Kuşadası'na geldik. 4 yıldızlı Atınç Otel’den yer ayırttım.. 4 yıldız, tam deniz kenarında ve iki kişilik oda 60 Euro, ucuz bir fiyat.. Otele yerleşince bir İngiliz turizmcisinin dediklerini hatırladım “Türk Otelleri ile Yunan Konyaklarının 2'şer yıldızı fazla.. Silmek lazım!“ diye, çok doğru..
Bir kere resepsiyondaki adam bizi gördükten sonra “Hay Allah sizi kahretsin, niye geliyorsunuz kardeşim “ bakışı ile bizi karşıladı. Her sorduğumuza olumsuz cevaplar vermek konusunda özel bir eğitim gördüğü kesin..”20'sinde de dönüşte Kuşadası'nda kalacağız“ dedim “Yer yok..!” dedi.(Allahtan yokmuş) Başka bir otelde de asla bulamayacağımızı söyledi, “Odanız henüz hazır değil“ dedi. Neyse öğle yemeğimizi çok hafif (!) olarak atlattık, odaya çıktık, "Deniz gören oda" istedim, bildiği yerden sorulunca sevinerek “Yok“ diye cevapladı, oda da banyo küf kokuyordu, çarşaflar özel renklendirilerek hafif siyahlaştırılmıştı..
Yılların hatırası "Kazım Usta'da" akşam yemeği yedik, arkadaşımız Gülay Kuşadası'ndaydı, onu da davet ettik. Kuşadası Belediyesi, özenle şehre hava gelebilecek koridorları özenle kapatmış.. Muhtemel sivrisinek mücadelesi sonucu şehir kavanoza dönmüş.. Rüzgar esemiyor, dolayısı ile sivrisineğin de girememesi amaçlanmış.. Deniz kenarındaki parklara Mahmutpaşa örneği pazarlar açılmış, her pazarın önünde ayağını sevgi ile kaşıyan vatandaşlar konuşlandırılmış.. Öküz Mehmet Paşa Kervansaray’ı tam ortada sıkışmış kalmış, etrafı iki ayaklı öküzlerle renklendirilmiş.. Cehennem sıcaklığında eriyerek otelimize vardık hafif küf kokan klimalı odamıza girdik..
18 Temmuz 2012
Sabah 9.00, "Kuşadası Ekspres" teknesindeyiz.. Estamos Travel’den yer ayırttık, 2 günlük gezi 4 yıldızlı Samos Otel’de geceleme, gidiş - dönüş feribot fiyatları dahil iki kişi 240 Euro.. Ucuz değil mi?.. Bindiğimiz tekne önceki Sakız Adası gezisine götüren tekneden büyük..
Hareketimizde tam 2 saat sonra Samos‘a geldik.. Samos Oteli, limanın hemen yanında. Resepsiyonda Akis isimli bir genç delikanlı bizi gülümseyerek karşıladı, odamız daha hazır değildi, bizi oyalamak için Adayı bize tanıtmaya başladı.. Dağlarını, şehirlerini, gitmemiz ve görmemiz gereken yerleri anlattı..
Bu ‘Battı’ dediğimiz Yunanistan ‘Çıktı’ denilen Türkiye’ye nezakette, hayatı sevmede, olumlu yaşam sürmede 10 basar..
Hemen Rent a Car’dan bir araba kiraladık.. Hyundai Accent.. Sahibi hiçbir şey sormadan bize arabayı verdi, günlüğü 50 euro, 2 günlük kiramızı verdik, otele yerleştikten sonra arabamıza atlayıp yola çıktık, ilk durağımız Kokkari..
Burası Samos’un ana kenti Vathy’e 10 Km. uzaklıkta harika bir yer.. Sahile paralel bir yol yan yana bir sürü cafe, bistro, restoran, sahil kenarındakilerin önü kumsal ve deniz.. Püfür püfür esiyor.. Orada "Alfa Bar" diye bir yerde oturduk, kulüp sandviç, Greek Salad, Kebap Tabağı, yanında buz gibi Coca Colalar, deniz köpük köpük, iri dalgalar sahile vururken masmavi su kütlesi beyaza dönüyor, deniz ŞAFFFFF diye sahile vuruyor, Kuşadası'nın aksine fırıl fırıl esiyor rüzgar, yediklerimiz midemize indikçe göz kapaklarımız ağırlaşıyor, uykumuz geliyor ve 24 euro hesap ödeyip kalkıyoruz o güzel bardan. Avlakia, Tsabou üzerinden adanın 2. Büyük şehri Karlovossi’ye ulaşıyoruz, saat öğlen 14.30, Vathy’e dönüp dinlenelim istiyoruz ve otelimize geri dönüyoruz..
Akşamüzeri tekrar dışarı çıktık, Samos’ta (Vathy) limanın etrafını dönen ana caddeye paralel dar bir sokak var, ana cadde güneş altında olduğu için bu ona paralel dar sokakta karşılıklı mağazalar, restoranlar var.. Onun bitiminde geniş bir alana geliyorsunuz, Kaş’ın Cumhuriyet meydanı gibi bir alan oluşmuş.. Oradaki cafelerden birinde bir şeyler içip garson kızdan adanın nüfusunun 33.000 olduğunu öğreniyoruz.. Öğle yemeğimizi yediğimiz Kokkori’nin havasını pek beğendiğimiz için gecesini de merak edip arabamıza atlayarak tekrar Kokkori’ye dönüyoruz. Aynı yerde yemek yememek için bu sefer bütün insanların rağbet ettikleri, zor masa bulduğumuz Meltemi Restoran’a oturuyoruz.. Balık, uzo, saganaki, greek salad ve Sevgi'nin her masaya gittiği için merak ettiği çikolata görünümlü, üzeri vişneli tatlı için toplam 44 euro hesap ödeyerek otelimize dönüyoruz.. Kokkori güzel bir yer.. Zaten adada iki yeri beğendik Pyhagorion ve Kokkori.. Bu iki yer gerçekten güzel.. Pythogorion’dan daha sonra bahsedeceğim.. Kokkori’de Meltemi Restoran diğerlerinden farklı.. Garsonları ateş gibi, balıkları taze, hemen herkes burayı tercih etmiş.. Aynı sokakta enteresan et lokantaları da var ama onlar sahil kenarında değiller.. Et kalitesi Türkiye’den yüksek.. Kasapları pırıl pırıl, şortlu, üzeri strapless bluzlu genç bir kız kasapta çalışıyordu.. Yadırganmadan, rahatça yaşamının tadını çıkartarak.. Darısı Türkiye'nin başına diyeceğim ama asla olmayacağını bile bile söylemek içimden gelmiyor..
19 Temmuz 2012 Sabah kalkıp kahvaltımızı ettik, hedef adanın 2. Cazibe merkezi Pythagorion..
Yolda durarak gidiyoruz, tabelası karşımıza çıkan Glicorisa Beach otelinin önüne indik, güzel ve rüzgara kapalı bir plajı var, oradan ver elini Pythagorion.. Güzel bir çarşısı, marinası var, marinanın etrafı birbirinden güzel cafe bistro ve restoranlarla kuşatılmış.. Vathy’den güzel burası.. Küçük ama güzel.. Otoparkına arabanızı koyup öyle geziyorsunuz Pythagorion’u.. Masal’a, annesine, babasına bir şeyler almak istiyoruz.. Kaan ve Meriç’i anıyoruz ve öğle sıcağında adanın etrafında tam tur atmak için ayrılıyoruz oradan.. Yolumuzun üzerine Mytilinii geliyor.. Denizden uzak içinde hiçbir özel görülecek bir şeyi olmayan bir belde.. Dar ana Caddesinde bir cenaze töreni karşımıza çıkıyor.. Papaz en önde, yanında onun çantasını taşıyan biri, hemen arkasında şık bir Mercedes cenaze arabası, onun arkasında cemaat.. Yaşlı kadınlar konuşarak üzüntülü bir şekilde takip ediyorlar cenazeyi.. Ne bir başörtüsü, ne bir zılgıt çekme, ağır vakur adımlarla yürüyor yaşlı yunan kadınlar, erkekler.. Mytilinii den geriye , yol ayrımı olan Chora’ya geri dönüp Pyrgos yolu ile Kumeika’yı buluyoruz.. Yolda askeri yerleşimleri görüyoruz.. Bir Tugay komutanı işaretli jeep geçiyor, tanklar, toplar.. Kime karşı bu güzel adada?.. Bizlere karşı mı?.. Ne kadar gereksiz harcamalar bunlar?.. Saçmalık..
Kumeika’dan batıya doğru Marathokampu ve Kampos’a geliyoruz.. Burada deniz oldukça sakin, dümdüz.. Bir restoranın önünde park ediyoruz, amacımız burada denize girip sıcak havada kendimizi dümdüz denize bırakmak..
Denize girmemle dışarı fırlamam bir oluyor.. Sanırım bu bölgede soğuk su kaynağı falan var, çok soğuk.. Tevekkeli benden başka denize giren biri de yok.. Sevgi benim soğuktan kasılmış halimi görünce anında geri vitese takıp önünde park ettiğimiz restorana giriyor, burada kulüp sandviç, greek salad, coca cola dan oluşan öğle yemeğimizi yiyerek Marathokampos’a çıkıyoruz, burası denizi tepeden gören şirin bir köy.. Buradan ana yola çıkıp Neo Karlovossi, Kokkori yolu ile otelimize geri dönüyoruz..
Akşam yemeğini çok beğendiğimiz Pythagorion’da marinada yemek istiyoruz.. Bir sürü yan yana dizili restoranlardan birini seçmek çok zor.. Hava kararmak üzere, hafif melodiler birbirine karışmıyor, herkes seçtiği restoranda çalan müziği dinliyor, Pythagorion restoranda caciki, patlıcan kebap, gyros, uzo ve greek salad’dan oluşan menüye 33 euro ödüyoruz, ver elini Vathy ve Hotel Samos..
20 Temmuz 2012
Sabah kahvaltımız Samos otelde, nefis torba yoğurdu, sahanda yumurta, peynirler, pancake ve çay.. Oteli 12'de terk etmek zorundayız.. Feribotumuz saat 5 te kalkıyor.. Resepsiyon görevlisi teras katındaki havuzdan faydalanabileceğimizi, o gece otelde düğün töreni olmasa bizi hareket saatine kadar odamızda misafir edebileceklerini nezaketle söylüyor.. Akşam 16.30'da teknemize binip Kuşadası'na geri dönüyoruz..
Sonuç olarak Samos’u sevdik. Bir daha gelirsek sanırım Kokkori veya Pythagorion’da kalırız diye düşünüyorum. Yunan adaları tatil için güzel bir seçenek.. Adaları çok iyi koruyorlar.. Bizdeki gibi insan yığını, beton yığını değil tatil bölgeleri.. Restoranlarda, otellerde gelen hesaplar çok makul. İnsanları mutlu.. Kuşlar bile daha özgür bu adalarda.. Yemek yerken bir serçe gelip sizinle aynı ekmeği paylaşıyor.. Bizdeki kuşlar korku içinde, size 5 metre mesafeden su içemiyorlar.. Ülkemizdeki insanlar da öyle maalesef kalın birer zırh içindeyiz.. Takip mi ediliyoruz?.. Telefonlarımız mı dinleniyor?.. Biri gelip bize kötülük yapacak da yanına kar mı kalacak?.. Ya Adliyeyle işim olursa?.. Gerim gerim oluyoruz,3 gün değil yıllarca kalmalı bu özgür adalarda…
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment